İMRANLI

İMRANLI

İmranlı ve çevresinin, tarihi süreç içerisinde Hitit, Pers, İskender, Roma ve Bizans İmparatorluklarının hakimiyeti altına kaldığı bilinmektedir. Yine tarihi kaynaklarda bölgenin zaman zaman Müslüman Arapların eline geçtiği ve Malazgirt savaşı sonrasında da Bizanslılar ile yapılan anlaşma gereğince Kızılırmak yayının dışında kalan yerlerin doğusu ile beraber bu bölgenin Türk idaresi altına girdiği kaydedilmektedir.
İmranlı ve çevresinde 1075 yılında Danişmentliler, 1174 yılında Selçuklular, 1243 Köse Dağı Savaşından sonra Moğollar 1340’lı yıllarda Eretna Beyliği, 1381-1398 yılları arasında Kadı Burhaneddin ve daha sonra da Osmanlılar hüküm sürmüştür. Yıllardır farklı kültürlerin kardeşçe bir arada yaşadıkları bir bölge olan İmranlı ilçesinin ilk defa kimler tarafından ve ne zaman kurulduğu bilinmemekle beraber bölgenin canlılığı 93 harbi olarak bilinen 1876 Osmanlı-Rus savaşıyla artmıştır.
İmranlı geçmişinde çok yoğun bir orman dokusuna sahip olmasıyla bilinir. Bu sebepten devrinin önemli bir yerleşim yeri olan Zara’nın doğusunda kalan bu yörede dikkate değer bir yerleşim yeri bulunmamaktadır. Batılı araştırmacı Sinclair 1372 yılında Zara’nın doğusundaki bugünkü İmranlı civarının aşırı derecede ormanlaşmış olduğunu ve belki de bu yüzden çok az sayıda seyyahın Zara’nın doğusunda şimdiki karayolu istikametinde seyahat ettiğini ileri sürmektedir. İmranlı ve civarında önemli herhangi bir kentin olmaması ve bölgenin aşırı ormanlık olması gibi sebeplerden dolayı, 17. yüzyılda yaşamış olan Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi dahi Sivas’tan Erzincan’a ve Erzurum’a Zara ve Suşehri üzerinden seyahat etmiştir. Bu tespit bazı Sivas Salnameleri (Yıllık) tarafından da desteklenmektedir. Hicri 1308 (1890 – 1891) tarihli Sivas Salnamesi’ne göre de Zara kazasının Abaş ve Çit nahiyelerinde görkemli bir orman bulunmaktadır.
Selçuklu ve beylikler zamanında bölgeye Türkmen, Oğuz, Yörük ve diğer Türk boyalarından göçler olmuştur. Kanuni Sultan Süleyman ve Sultan Abdülmecit zamanındaki göçler sebebiyle de fazla nüfusa sahip olmayan bölgenin demografisi yeniden şekillenmiştir. Kanuni zamanındaki göçler hakkında fazla bilgi olmamakla birlikte Sultan Abdülmecit zamanında kuzeyde Kızılırmak’ın çıkış yatağı olan İmranlı bölgesine göçler ve yerleşimler olmuştur. Bu zamanda, bölgenin toprağı verimli, suyu ve havası temiz, ormanları bol idi.
19. yüzyılın son çeyreğinde, 93 Harbi olarak da bilinen 1876–1878 Osmanlı-Rus Savaşından dolayı Erzurum ve Kars illerinden bölgeye devlet eliyle göçler yaşanmıştır. Göçmenlerin sayısı çok fazlaydı ve bölgeye gelenlerin büyük bir kısmı devlet tarafından şimdiki İmranlı İlçe merkezinin bulunduğu bölgeye yerleştirilmişlerdir. Bugün İmranlı olan arazi satın alınarak muhacirlerin iskanı sağlanmıştır. 1870 Sivas Salnamesi’nde 271 hanedeki 1378 muhacirin bölgeye yerleştirildiği yer almaktadır. İmranlı’nın yazılı kaynaklarda geçen ilk ismi olan Çit Sahrası, bu göçlerden sonra nahiye olmuş ve böylece Çit Bucağı adını almıştır. Yazar Aziz B.Erdeşir Astrabadi’nin Farsça yazılan Bezm-i Rezm adlı kitabının 494. sayfasında Çit’ten şöyle bahsedilmektedir. Kadı Burhaneddin, Kemah Valisini tedip için Çit Sahrasına indi. “Kadı Burhaneddin ve Devleti” adlı kitabında Doç. Dr. Yaşar Yücel de 143.sayfada aynı konudan bahsetmektedir. Bu bilgilere göre, yazılı olarak 1340 yılından beri İmranlı ve çevresi Çit olarak bilinmektedir.
1890’da Sultan II. Abdülhamit döneminde Hamidabad olarak değiştirilen nahiyenin ismi, Hicri 1321 (1905) Sivas Salnamesi’nde de Hamidabad olarak geçmektedir. Bölgeye ikinci göç hareketi 1911-12 yıllarında yaşanmış olup 1911 yılında ise Hamidabad ismi Ümraniye olmuştur.
1 Ocak 1948 tarihinde çıkarılan bir kanunla Ümraniye ilçe statüsüne kavuşmuş ve ismi İmranlı olarak değiştirilmiştir. İlçe olduktan sonra normal bir gelişim gösteren ilçenin nüfusu, önceleri artış gösterirken çeşitli sebeplere bağlı olarak son yıllarda azalma göstermiştir. 1990 nüfus sayımında 21649’a düşen toplam nüfus 2000 nüfus sayımında ise 13883 olarak tespit edilmiştir.
“İmranlı” Adının Kaynağı”
Bugünkü adına ilişkin tarihsel bir iz ya da veri yoktur. Başlangıcında Zara’ya bağlı Çit köyüdür. II Abdülhamit döneminde “Hamidabad” adı verilmiştir. 1948’de ilçe olma sürecinde verilen ad, “ümran” sözcüğünün yörenin söyleyişine uygun olarak bozulmasından elde edilmiştir. Sözcük “gelişip güzelleşmesi, yaşam koşullarına uygun duruma getirilmesi için üzerinde çalışılmış, bakımlı, imar edilmiş” anlamındadır.
Önceki adlarından biri olan “Hamidabad” da “2. Abdülhamit’in bakımlı, zengin ve güzel yeri” anlamındadır.
Coğrafya
Sivas ilinin doğusunda yer alan ilçe, İç Anadolu Bölgesinin en doğu ucunu kaplar. İlçe merkezi yaklaşık olarak 38 derece 8 dakika doğu boylamı ile 39 derece 55 dakika kuzey enleminin kesiştiği noktada yer alır. Batısında Zara, kuzeyinde Suşehri, güneyinde Divriği, doğusunda Erzincan iline bağlı Refahiye ve İliç ilçeleriyle çevrilidir. İlçe merkezinin deniz seviyesinden yükseltisi 1650 m. civarındadır. Genel olarak arazi yapısı çok engebeli, eğimli ve yüksek yapıdadır. İlçenin güneyindeki Çengelli Dağı (2650 m), doğusundaki Kızıldağ (2950 m), kuzeyindeki Lülükbaba (2427 m) dağları en önemli yükseltilerdir. Jeolojik yapısını Tersiyer (3. Jeolojik Zaman) oluşmuş olan gölsel tortullar oluşturur. Jibsten (Alcı Taşı) oluşan araziye yöre halkı “Pur” ismini vermektedir. Jibs kimyasal erimenin en hızlı olduğu taşlardan biri olduğu için (Karstik Arazi) bol miktarda karstik şekil yer almaktadır. Mağaralar, dolinler, obruklar, obruk gölleri ve daha çeşitli yer şekilleri oluşmuştur. İlçenin bulunduğu düzlük Kızılırmak’ın oluşturduğu alüvyon dolgudan meydana gelmiştir. Arazi genellikle bozkır ve tepelerden oluşmaktadır. Tarıma elverişli alanı 11.447 hektar olup, toplam orman alanı 6.563 hektardır. Eskiden ilçenin büyük bölümü ormanlarla kaplı iken korunması ve bakımı yapılamadığından bugün orman sahaları yok denecek kadar azalmıştır. İklim şartlarının ağır olması ve rakımının yüksekliği sebebiyle kavak ve söğüt yetişmektedir. Ayrıca azda olsa bazı meyve ağacı türleri yetişmektedir. Toprak verimsiz olup, en fazla arpa, buğday ve yem bitkileri ekimi yapılmaktadır. Kuzey Kelkit oluğu boyunca Erzincan’a uzanan Kuzey Anadolu Fayı (Konela) ve bu fayın tali kollarından Divriği hattındaki oynamalar yer yer depremlere yol açar. Kızıldağ’dan doğan ve Türkiye’nin en uzun ırmağı olan Kızılırmak ilçenin tam ortasından geçer. Irmak üzerinde, ilçenin yaklaşık 4 km doğusunda yapımı bitirilmek üzere olan İmranlı Barajı bulunmaktadır. İlçenin güneyinde Acısu deresi bulunmaktadır. Acısu Zara İlçesi civarında Kızılırmak’la buluşur. Jibsli arazide bulunan Acısu, içinde bolca jibsin ayrışmasıyla ortaya çıkan CaSO4 (Kalsiyum Sülfat) bileşiği taşır. Bu yüzden suları acıdır. İlçenin iklimi sert Karasal iklimdir. Kış mevsiminde sıcaklık ortalaması 0 derecenin altındadır. Bundan dolayı Kızılırmak kış mevsiminde donar. Kızılırmak’ın etrafı ve İlçenin doğusunda yer alan Koyunkaya ormanları gezmek isteyenler için güzel mesire alanlarıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir